2/7/2002
KIBRIS TV'de dün akşam yayınlanan mülakatta, KIBRIS Medya Grubu Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Ergüçlü'nün, Alvaro de Soto'ya yönelttiği sorular ve De Soto'nun yanıtları şöyle:
Süleyman Ergüçlü: Sayın De Soto, stüdyomuza hoş geldiniz. Kıbrıs sorununda yeni bir aşamadayız. İki lider arasındaki doğrudan görüşmelerin dördüncü turu bugün sona erdi ve 16 Temmuz'da yeniden görüşmeye başlayacaklar. Ancak bu arada sizin yüklü bir programınız var. Planlarınız nedir, önümüzdeki iki haftada neler yapacaksınız Sayın De Soto?
De Soto: Evet haklısınız, görüşmelere birkaç haftalığına ara verildi. Yarın, genel sekreterle görüşmek üzere Viyana'ya gidiyorum. 9 Temmuz'da da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne bilgi vermek üzere New York'ta olacağım. Bu arada bir dizi başka randevularım da var. Ümit ederim ki taraflar da bu kısa aradan yararlanarak, hangi noktada bulunulduğunu değerlendirirler. Ben ayrılmadan kendileri ile ayrı ayrı bir araya gelerek hangi noktada olduğumuzu görüşeceğim ve onları, önümüzdeki bir iki ay içinde gelişme sağlamak için bir sürecin gerekliliğini değerlendirmeleri konusunda cesaretlendireceğim.
Süleyman Ergüçlü: Hangi noktadayız Sayın De Soto?
De Soto: Bildiğiniz gibi biz ana konuların haziran sonuna kadar çözülebilmesinin mümkün olacağını umut ediyorduk. Bunların prensipte çözülmesini bekliyorduk. Çünkü böyle genel bir anlaşma, bir çözümün parçası olarak yapılması gereken yasal ve teknik çalışmaları önemli ölçüde kolaylaştıracaktı. Ve bunu yapmak için zaman da azalıyor. Ve biz çabalarımızı, bunu en erken zamanda gerçekleştirme yönünde yoğunlaştırmalıyız. İki lider, bir diğerinin ana endişelerini ele alarak üzerinde durmalıdır. Genel sekreterin teşvik ettiği gibi ana konularda genel bir anlaşmaya varılamamasının yarattığı açığı kapatmalıyız.
Süleyman Ergüçlü: Sayın De Soto, bu benim kişisel gözlemim, ancak son zamanlarda görüşme sürecinde boşuna zaman harcandığı duygusuna kapıldım. Son birkaç toplantıda Cumhurbaşkanı Denktaş ve Sayın Klerides Belçika Anayasası'nı görüştüler. Ben kendime bunun Kıbrıs sorunuyla ne ilgisi olduğunu soruyorum. Çünkü Belçika Anayasası konusu masaya Sayın Denktaş tarafından getirildi ve Belçika'nın Avrupa Birliği'ndeki temsiliyetinin, birleşik bir Kıbrıs'ın çözümden sonra Avrupa Birliği üyeliğinde örnek olabileceği görüşü belirtildi. Ancak şimdi Belçika anayasasının tümünü, ayrıntılarıyla tartışıyorlar. Bu sizce boşa harcanan zaman değil mi?
De Soto: Görüşmelerde üzerinde durulan konuların kamuoyu önünde tartışılmasını teşvik etmek istemem. Bu zaten fazlasıyla yapılıyor ve bunun yardımcı olduğunu düşünmüyorum. Bunu söylemekten de çekinmiyorum çünkü Sayın Klerides de Sayın Denktaş da, benim, kapalı kapılar arkasında neler olup bittiği konusunda hiçbir şey söylenmemesi gerektiğini düşündüğümü gayet iyi bilirler. Fakat gerçek olan şu ki, bunlar söyleniyor. Şimdi genel bir prensip üzerinde yorum yapmak istiyorum. Kıbrıs'a çok uzak gibi görünen bir konunun ele alınması, o konunun bir şekilde yararlı olamayacağı anlamına gelmez. Kıbrıs'a tabii ki Kıbrıslı çözümler gerekir. Bu konuda bir kuşku yok. Keşfedilecek çok az şey kaldı, ve eğer dünyanın başka köşelerinde bir anayasada kullanılan bir mekanizma yardımcı olabilecekse, neden olmasın.
Süleyman Ergüçlü: Sayın De Soto, Kıbrıs Rum Haber Ajansı'na verdiğiniz demecin geneline bir bakarsak, görüşmelerin sonucundan tatmin olmamış gibi görünüyorsunuz. Haziran bitti ve ortada bir şey yok. Durum bu olduğuna göre, genel sekretere ve Güvenlik Konseyi'ne ne söyleyeceksiniz.?
De Soto: Benim burada yaptığım, genel sekreterin, belirttiğim nedenlerle yaşadığını bildiğim hayal kırıklığını aktarmaktır. Şimdiye kadar esas konuları çözmeyi başarsaydık çok yararlı olacaktı. Zorlukları bilmesine rağmen, genel sekreter böyle hissediyordu. İki tarafta da aciliyet duygusu, siyasi istek ve elastikiyet olsaydı, haziran sonunda bunu gerçekleştirmek mümkündü. Tabii bu son birkaç ayda boşuna zaman harcandı demek değildir. Ben hâlâ, şimdi bile, tarafların ve onlara yardımcı olmak için burada bulunan bizlerin, yani Birleşmiş Milletler'in, bir gün tarafların üzerinde anlaşmaya varabilecekleri anlaşmanın ortaya çıkmakta olan şeklini tanımlayabilmelerinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Kaybedilen zaman yoktur. Bizi endişelendiren, varolan fırsatın, yılın ikinci yarısında sona doğru yaklaşırken, yavaş hareket edilmesi, görüşmelere yoğunlaşılmaması ve zaman zaman belli bir çerçeve dışında düşünme konusundaki isteksizlikleridir. Daha önce de söylediğim gibi, her ikisi de, belki biri ötekinden daha çok, ve bana hangisi olduğunu sormayın, kendi söylemlerinin tutsağı olarak kalma eğilimindedir. Ve bu da yardımcı olmuyor. Bir değişiklik görmeyi umut ediyoruz.
Süleyman Ergüçlü: Güvenlik Konseyi veya genel sekretere, Birleşmiş Milletler'in daha aktif bir rol üstlenmesi tavsiyesinde bulunacak mısınız? Rum Haber Ajansı'na verdiğiniz demeçte, iki tarafın, kendi başlarına görüşmeleri sürdürmekte zorlandıklarını söylemiştiniz.
De Soto: Gayet açıktır ki bu sürecin yürütülmesinde en çok tercih edilen, iki tarafın, kendi başlarına görüşmeleri sürdürmeleri ve kapsamlı bir anlaşmaya varmalarıdır. Ancak Kıbrıs, uzun zamandan beri devam eden ve kökleşmiş sorunlar kategorisine giriyor. Böyle durumlarda bazen en yetkili liderler için bile, ki Sayın Klerides ve Sayın Denktaş öyledir, kendilerini belli bir mesafeye çekmek ve cesur öneriler yapmak zordur. Etraflarında, kendilerini izleyen ve zaaf işaretleri arayan politikacılar ve diğerleri vardır. Böyle görüşmelerde bu normal bir dinamiktir. Ve bu nedenlerle sık sık üçüncü tarafların yardımını gereksinim duyulur. Fakat anahtar konu, çözümün Kıbrıslı bir çözüm olması ve her iki tarafça da kabul edilebilir veya mümkün olduğu kadar kabul edilebilir olmasıdır. Üçüncü taraf rolünü her kim üstlenecekse, görevinin taraflara yardımcı olmak olduğunu unutmamalıdır.
Süleyman Ergüçlü: Sayın De Soto, bu görüşmelerin haziran sonuna kadar beklenen sonucu vermemiş olmasına rağmen, bir zaman kaybı olmadığını, belli oranda ilerleme sağlandığını söyleyebilir miyiz?
De Soto: Herhangi bir noktada ilerlemenin derecesini değerlendirmek zordur. Belli bir anın görüntüsü gerçek durumu hiçbir zaman doğru olarak yansıtmaz. Özellikle liderlerin üzerinde anlaşmaya vardığı temel kural olan, her şey üzerinde anlaşmaya varılmadan hiçbir şey üzerinde anlaşmaya varılmış sayılmaz kuralından dolayı. Biz burada bir paketin bir parçası olacak bir anlaşmadan bahsediyoruz. Ve böylece kapsamlı anlaşmadan. Bunun için ilerlemeyi ölçmek zordur. Bütün zamanın boşuna harcanmadığını söyleyebilirim ama zamanın bir bölümünün boşa harcandığını söylemek de doğru olur. Arzu edilen ve gerekli olandan fazla bir zaman.
Süleyman Ergüçlü: Bu sabah değindiğiniz bir başka konu daha var. İki farklı süreçten bahsettiniz. Avrupa Birliği'nin genişlemesi ile Birleşmiş Milletler genel sekreterinin iyi niyet görevinin iki farklı konu olduğunu ancak bunların bir şekilde birbirleriyle ilgili olduğunu söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?
De Soto: Evet böyle söyledim ve bunu doğruluyorum. Açıktır ki bunlar iki ayrı süreçtir. Her biri kendi özel dinamiğini ve mantığını taşır. Birleşmiş Milletler sürecinde bizim, Güvenlik Konseyi kanalıyla üye ülkelerin verdiği görevimiz vardır. Avrupa Birliği kendisi herhangi bir şekilde görüşmelere dahil değildir. Ancak ikisi arasında hiçbir ilgi olmadığını söylemek, bu görüşmelerin bir yerlerde bir laboratuvarda yapıldığını iddia etmeye benzer. Kıbrıs bir laboratuvar değildir ve biz de görüşmeleri test tüpleri ve laboratuvar aletleri ile yapmıyoruz. Kıbrıs belli bir coğrafi ve siyasi kapsamda vardır ve dış dünyada da gelişmeler olduğunu inkar edemezsiniz. İlgili tüm taraflarca Avrupa'ya gösterilen ilgi var. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler, Yunanistan zaten Avrupa Birliği üyesi, Türkiye Avrupa Birliği üyesi olma arzusunda, ve tabii ki İngiltere, hem Avrupa Birliği üyesi hem de Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi. Türkiye ile Yunanistan arasında kesin bir yakınlaşma var. Bütün bunlar ilgili faktörler ve büyük ölçüde olumlu faktörlerdir. Bu fırsatın yakalanmasını ümit ederiz ve Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin isteğinin de bu olduğuna inanıyoruz.
Süleyman Ergüçlü: Sayın De Soto, önümüzdeki altı ay içinde bir çözüm konusunda umutlu olmak için yeterli zemin ve sebebimiz var mıdır?
De Soto: Ben halen umut ve iyimserlik için zemin bulunduğunu düşünüyorum. Bu düşüncem, önümüzdeki birkaç ay içinde bir anlaşmaya varılmasının herkesin yararına olacağı inancına dayanıyor. Ve tabii ki bu, liderlerin bazen zor seçimler yapmak durumunda kalacakları anlamına geliyor. İlgili taraflar için ideal olan bir çözüm diye bir şey yoktur. Tavizler verilmelidir. Genel olarak herkesin çıkarlarının korunması ve endişelerinin giderilmesinin mümkün olduğunu ve bunun gerçekleştirilebileceğini düşünüyoruz. Ağır sorumluluk ilgili liderlerin omuzlarındadır ve onların, halkları ve olayı takip eden herkes tarafından destekleneceklerini ümit ediyoruz.
Süleyman Ergüçlü: Sayın De Soto davetimizi kabul ettiğiniz ve görüşlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.