23/1/2003
Ergüçlü:
Sayın Alvoro De Soto yoğun programınızın içinde görüşme teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Uzun bir aradan sonra, görüşmeler yeniden başladı, iki lider sizinle birlikte bir araya gelerek görüşüyorlar. Şu ana kadar gelinen noktayı (ilerlemeyi) nasıl değerlendirebiliriz?
De Soto:
Görüşmelere henüz başladık, yani ilerlemeyi değerlendirmek zor. Taraflar esas konularda tutumlarını ortaya koymaya başladı. Bugün öğleden sonra taraflarla bir araya geleceğiz ve bildiğiniz gibi, program haftada üç gün iki buçuk saat görüşme olarak kararlaştırıldı. Umarım yeterli olur, ama bir şeyler söylemek için erken…
Ergüçlü:
Gerçekleşen son iki, üç görüşmede, görüşmelerin Annan planı üzerinde odaklaştığını söyleyebilir miyiz? İki lider planda değişiklikler yapmayı düşünüyor mu veya yeni birtakım öneriler mi getirdiler?
De Soto:
Liderler, sizin söylediğiniz gibi Annan planı üzerinde odaklaştı, çünkü her iki taraf da Genel Sekreteri’in sunduğu planı zemin alarak müzakere etme konusunda anlaştı, ki bu da tarafların genel olarak planı bir çerçeve olarak kabul ettiğini gösterir. Ve bir anlaşmaya varılması için tarafların planda yer alan dengeye saygı duyması gerekir.
Ergüçlü:
Yani bir değişiklik yapılacaksa, planda yer alan dengenin korunması gerekiyor
De Soto:
Bir tarafın sunduğu değişiklik önerisinin diğeri tarafından basit bir şekilde kabul edilmesi olasılığını göz ardı etmek istemiyorum, ancak yapılacak bir değişikliğin plandaki esas çerçeveden uzaklaşılmasına yol açması durumu, diğer tarafın başka bir konuda istekte bulunması anlamına gelecektir. Bunu, Genel Sekreterin koyduğu katı bir kural olarak değil, görüşmelerin dinamiği olarak değerlendirmek gerekir.
Ergüçlü:
İki lider açısından şu ana kadar direkt olarak müzakere masasında önerilere baktığımızda, Annan Planı’nda bu değişikliklerin yapılması mümkün müdür?
De Soto:
Mümkündür. Ancak zaman çok kısıtlıdır. Ve korkarım ki çok zaman kaybedilmiştir ve zaman değerlendirilmelidir. Ve bunun için iki tarafın disiplinli olması ve uzlaşma için büyük istek gerekir. İki tarafın ve ayni zamanda her iki taraftaki toplumun, birini veya diğerini tamamen tatmin edecek bir pozisyonu ortaya çıkaracak bir anlaşmaya varmanın mümkün olmadığını kabul etmesi gerekir. Bazı konularda iyileştirme yapabilmek için, başka konularda fedakarlık gerekir. Bazı alanlar vardır ki, örneğin, toprak ve mülkiyet, bir taraf değiş tokuş yapmazsa, diğer tarafın tam olarak tatmin olabilmesi imkansızdır. Toprak ve mülkiyet alanlarında bunun böyle olduğu aşikardır. Diğer alanlarda, iki tarafı da tatmin edecek bir dengenin başarıldığını düşünüyorum. Kesinlikle, yönetim konusunda durum budur, işlevsel ve fonksiyonel, ve sonuca varılabilecek ve kararların alınabileceği bir sistem sunulmuştur. Ancak bir tarafın çıkarlarının diğerinin çıkarlarına karşı gelmeyeceği, bir tarafın diğer taraf üzerinde üstünlük sağlayamayacağı bir sistem. Öncelikle garantörler arasında, 1960’da kurulmuş olan sistemi koruyan ve tüm ilgili tarafların güvenliğini sağlayan dengeli bir formül üzerinde anlaşmaya varılmalıdır.
Ergüçlü:
Gelişmelere ve sunulan görüşlere bakarak önümüzdeki birkaç hafta içerisinde, iki
tarafında görüşlerini içeren planın ikinci kez revize edilmiş şeklini getirmeye
hazırlanıyor musunuz?
De Soto:
Bunu göreceğiz, bu da mümkün, ancak açıktır ki bu aşamada en iyi revizyon Genel Sekreter’in önerisinden çok, iki tarafın anlaşmalarından çıkacak olandır. Bu her zaman bizim dileğimizdir. Genel Sekreter tarafından sunulan planın amacı müzakereye teşvik etmekti ve biz, iki liderin ve iki taraftaki diğerlerinin neler söylediklerini çok dikkatli dinledik. Ve bunların sonucu olarak da, her iki taraf için de ilerlemeler içeren planın elden geçirilmiş olanı ortaya çıktı. Esas amaca halen daha ulaşılamamıştır, biz en azından taraflar arasındaki konuları kolayca belirlenecek ve ele alınacak duruma getirecek şekilde daralttığımızı umuyoruz.
Ergüçlü:
Şu anda, iki taraf arasındaki farkı nasıl görüyorsunuz?
De Soto:
Bir kaç ay öncesine göre daha az görünüyor. Ancak, taraflarda, bir tarafın diğerinden daha iyi bir durumda olduğu inancına kapılma eğilimi var. Ve bu da ilerleme sağlanan konularda diğer tarafın geri adım atmasına neden oluyor ki bunun da müzakerede olmaması gerekir. Umarız ki iki taraf bu duruma karşı koyacaklardır. Sonuçlar dengelenmiş olmalıdır.
Ergüçlü:
Son zamanlarda, uluslararası topluluklar BM planının uygulaması için finanse sağlanması konusunu konuşuyorlar. Amerikan Temsilcisi Büyükelçi Weston, Amerika’nın bu konuyla ilgilendiğini ve bu konu üzerinde çalıştığını söyledi. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nde bu konuda çalışmaları var. Bununla ilgili bize neler söyleyebilirsiniz? Çünkü bildiğiniz gibi, bu hayati önem taşıyan bir konudur, eğer bir anlaşma olursa, göçmen olacak insanlar olacaktır, yer değişimi olacaktır ve bunların hepsinin finansmana ihtiyacı vardır. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
De Soto:
Bu endişelerin farkındayız ve özelikle Türk tarafının bu konudaki endişelerini çok açık bir şekilde duyduk. Bunu Kıbrıs Rum tarafıyla konuştuk ve Avrupa Birliği başta olmak üzere diğer uluslararası aktörlerle de ele alıyoruz. AB, bölünmüş bir Kıbrıs yerine birleşmiş bir Kıbrıs’ın üyeliğini istediğini çok güçlü bir şekilde ifade etti, ve barış için bir bedel ödenmesi gerektiğini anlayacaklar ve bunun için bir şeyler yapacaklarını düşünüyorum. Tabii ki, bu planın uygulanması için gereken paranın sadece yurtdışı tarafından sağlanılacağı anlamına gelmemektedir. Kıbrıslılar kendilerine belli sorumlulukları vardır. Anavatanlar da burada bir rol oynayacaktır. Ama, biz bu sorunu başta AB ve yardım etmek isteyen diğer uluslararası örgütlerle ele alıyoruz.
Ergüçlü:
Son bir iki ay içinde, Türk toplumu içerisinde önemli demokratik hareketlenmeler oluyor. Çok sayıda, on binlerce kişi bir araya gelerek, BM planı, çözüm ve AB üyeliği için eylemler yapıyor. Bu gelişmeleri takip ettiğinizi sanıyorum, bunu nasıl yorumluyorsunuz?
De Soto:
Tabii ki takip ediyorum. Bu gösteriler yapılırken Kıbrıs’ta bulunmak ve farkında olmamak mümkün değil. Bu gösteriler, demokrasinin ifade edilmesidir. Benim bu konuda yorum yapmam gerektiğini düşünmüyorum, zaten Genel Sekreter bu konudaki görüşlerini belirtmiştir. Burada önemli olan, Genel Sekreter’in sunduğu planda Kıbrıslıların, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların bir anlaşmaya varmak isteyip istemediklerine en sonunda kendilerinin karar vermeleri anlayışına dayanmasıdır. Öngörülen, 30 Mart’ta kuzeyde ve güneyde ayrı ayrı iki referandum yapılması ve insanların planla ilgili “evet, bu planı istiyoruz” veya “hayır istemiyoruz” demeleridir. Ve bu demokratik hareketle, halklar Kıbrıs’ta yeni devlet işlerinin oluşmasına kendileri karar vereceklerdir. Halklar, kendileri direkt hareketleri ile Kıbrıs’ta bu yeni oluşumu yapacaklardır; merkezi devletle, parça devletlerle, merkezi devletin anayasası ile, parça devletlerin anayasalarıyla ve Kıbrıs’ın yönetimi ile ilgili kurallar yani yeni devlet işleri, tarafların onaylanması ile uygulanmaya başlanacaktır. Sonuç olarak bizim umduğumuz, müzakere eden liderlerin bu referandumlara izin vermeleri ve aynı zamanda gerçekleşmelerine destek olmalarıdır, böylelikle geleceklerine karar verme hakkı olan halklar kararı vermiş olacaktır. Görüşmelerin 28 Şubat’a kadar tamamlanmasının önemli olmasının bir nedeni de budur. Aksi takdirde, halkların bilgilendirilmiş ve bilinçli bir karar alması için yeterli zaman olmayacaktır.
Ergüçlü:
Sayın De Soto, siz anavatanlarla, Ankara ve Atina ile görüşmeler yaptınız? Anavatanlardan nasıl bir mesaj aldınız?
De Soto:
Türkiye’nin ve Yunanistan’ın Şubat ayında bir anlaşmaya varılmasını desteklediklerini gördüğümü memnuniyetle söyleyebilirim, en azından şimdilik söylenen bu. Tabii ki, anavatanların yardımcı olmaları gereken bazı konular vardır, örneğin; Genel Sekreter’in planında sunulan güvenlik konusu. Bu konu, Yunanistan’ın güneyde, Türkiye’nin kuzeydeki askeri birliklerin konuşlandırılması ile ilgilidir. Onların, Kıbrıslıları tatmin edecek bir şekilde, birliklerin sayısına, konuşlandırılmasına, donanımlarına ve görevlendirilmelerine karar vermeleri gerekmektedir. Bu anavatanların sorumluluğudur. Ancak önemli olan, her iki tarafın da Şubat ayı içerisinde bir anlaşmaya varılmasını desteklemesidir.
Ergüçlü:
Türkiye ve Yunanistan arasında güvenlik konusunda bir anlaşmaya varmak için herhangi bir tartışma (görüşme) var mı?
De Soto:
Şu anda böyle bir şey bilgimde değil.
Ergüçlü:
Peki siz anavatanlarla bu konuda tartıştınız mı?
De Soto:
Bu konu ne zaman Türk ve Yunan yetkilileri ile görüşsem ortaya çıkıyor.
Ergüçlü:
Ankara’yı ziyaret etme planınız var mı?
De Soto:
Şu anda öyle bir planım yok, ama bazen kısa ziyaretlerim olur.
Ergüçlü:
Genel Sekreter Kofi Annan’ın Kıbrıs’ı ziyaret etme planlar var mı?
De Soto:
Şu anda böyle bir planı yok.
Ergüçlü:
Ama sanırım bir anlaşma olacaksa, burada olmaktan mutluluk duyar…
De Soto:
Eminim bundan memnuniyet duyar.
Ergüçlü:
Sizce planda sunulan zaman çerçevesinde, Şubat ayının sonuna kadar, bir anlaşmaya varılması mümkün müdür?
De Soto:
Kısa cevap, evet. Ancak, bu çok zor olacak, çok sıkı bir çalışma ve uzlaşma için isteklilik gerektiriyor
Ergüçlü:
Şubat ayının sonunda bir anlaşmaya varılamaması durumunda sizce ne olur?
De Soto:
Bunu Şubat ayının sonunda konuşalım. Ben bir anlaşmaya varılması yönündeki inancımı korumalıyım. Yıldızlar şimdi bir yönde birleşiyor ve bu fırsatın kaçırılması durumunda böyle bir birleşmenin yerinde olup olmayacağından emin değilim ve bu fırsatı görmek bütün Kıbrıslıların, hem Kıbrıslı Rum hem de Kıbrıslı Türklerin yararındadır.
Ergüçlü:
Bir sonraki sorum çözüm olmaması durumunda planınızın ne olduğuydu. O soruyu sormuyorum.
De Soto:
Duyacağınız şey, öyle bir planım olmadığıdır.
Ergüçlü:
Sayın De Soto çok teşekkür ederim. Bu yoğun programınız içerisinde bizimle zaman geçirmeniz çok ince bir davranıştı.
De Soto:
Bu zevk bana ait Sayın Süleyman Bey.