030130
Ergüçlü:
Sayın Natalie Tocci görüşme teklifimizi kabul ettiğiniz ve bizimle birlikte olduğunuz için teşekkür ederiz. Kıbrıs’ın geleceği ve AB üyeliği konulu paneldeki konuşmacılardan biriydiniz. Panelde ortaya çıkan görüşlerin bazılarından bize biraz bahseder misiniz?
Natalie:
Ortaya çıkan görüşler genel olarak dikkate değerdi. Genel olarak, çözüm çerçevesinde bir fikir birliğine varıldı. Ancak tam olarak detaylara girilmedi. Her iki taraftaki panelistler arasında çözüm yapılması yönünde bir görüş birliği vardı. Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını koruyan ancak kısa sürede varılacak ve birleşmiş bir Kıbrıs’ın AB’ye üyeliğini ön gören bir çözüm üzerinde fikir birliği vardı. Genel olarak, panel boyunca yer alan görüş bu idi. Ancak panelde farklı görüşlerde yer aldı: bir anlaşmaya varılması ama bu anlaşmanın Türkiye’nin de AB’ye girmesinin yakınlaşmasıyla uygulanmaya başlanması. Anlaşma ve uygulamanın birlikte şimdi olması, ancak acqui’nin uygulanması hususunda bir takım kısıtlamalar getirilmesi…Yani bir takım değişik görüşler mevcuttu. Ama önemli olan bunların tartışılması ve böyle bir adımın atılmış olmasıydı. Genel olarak söyleyebilirim ki, panelde bir takım değişikliklerin yapılması konusunda bir fikir birliği vardı. Temel olan dışında, söyleyebilirim ki böyle genel bir mesajın verilmesi çok önemli idi.
Ergüçlü:
Barış görüşmelerine baktığımız zaman masada ünlü Annan planını görüyoruz. İki tarafta plan üzerinde takım değişiklikler yapmaya çalışıyor ve süreç halen devam ediyor. Yeni Kıbrıs’a uyması açısından Annan Planı nasıl görüyorsunuz?
Natalie:
Bu planın genel olarak iyi bir plan olduğunu düşünüyorum. Üçüncü bir taraf, bir arabulucu tarafından şu ana kadar sunulmuş en iyi plan olduğunu sanıyorum. Ve kesinlikle söyleyebilirim ki, Kıbrıs Türk Toplumu için politik eşitlik sağlayan bir plandır. Ve bu da kaçınılmaz olarak, toprak konusunda bir takım uzlaşma yapılması ile alakalıdır. Ve bu yine her zaman olduğu gibi bir “al-ver” süreci olacaktır. Planda Kıbrıs Türk tarafından uzlaşmaya varması istenilen noktalar alsında Kıbrıslı Türklerin temel ihtiyaçlarına dokunulmuyor.
Anayasal konularda, politik eşitlik her iki tarafın egemenliğin paylaşması koşulu ile garanti altına alınmıştır. Ve koşulda açık olarak yer aldığı gibi, hükümet düzeyinde gerçek yasal bir hiyerarşi olmadığı güvence altına almıştır. Hem parça hükümetler politik eşitliğe sahip olacak ve hem de ayni zamanda parça devletler ve merkezi hükümet arasında eşitlik olacağı güvencesi verilmiştir. Bu planda güvence altına alınmıştır. Ve bu Avrupa Birliği’nde ki kurumlarda ki temsiliyet kadar yansıtılmıştır ve bu planda yer alan çok önemli bir koşuldur. Mesela, AB üye ülkelerin kendilerini temsil ettikleri Bakanlar Kurulu’nda, bu düzeyde bile Kıbrıslı Türklerin iç mekanizma ve koordinasyonları ile kendilerini temsil etmeleri garanti edilmiştir. Belçika’nın Avrupa Birliği’nde işlediği gibi... Siyasal eşitlik sadece Kıbrıs içinde değil, ayni zamanda dışta da geniş bir şekilde, hayatın bütün yönlerini kapsayacak şekilde AB işlerinde de muhafaza edilecek. Ve bu da devletlerüstü (Supernational) düzeyinde, politik eşitliğin korunması açısından en temel olan şeydir. Sonuç olarak, plan anayasal düzeyde Kıbrıslı Türklerin siyasal eşitliğini garanti etmektedir. Ve bu söylediğim gibi, bir takım toprak konusunda bir uzlaşmaya varılmasını gerektirmektedir. Ama burada, vurgulamak istediğim bir gerçek vardır ki yeni bir düzen içerisinde yer alacak olan toprak konusundaki bir uzlaşmadan bahsediyorum. AB gibi bir yapı içerisinde ki bu yapı uluslararası sistemde yer alan normal yapıya, yani ülkelerin belirgin sınırlarının bulunduğu bir sisteme benzememektedir, sınırların ve toprakların anlamı Avrupa’da tamamen farklıdır. Böylece, bu konuda bir uzlaşma en zor uzlaşma konusu olarak kalmasına rağmen, bu uzlaşmanın bedeli Kıbrıs’ın AB içinde yer alacağı gerçeği ile azalmıştır.
Mülkiyet konusunda, genel olarak planın mülkiyet sahibi olma ve ayni zamanda yerleşme (ikamet) konusunda uzun bir zamanda bir takım kısıtlamalar getirdiğini görüyoruz. Burada 25 yıldan bahsetmekteyiz ve bu süre içerisinde Türkiye’nin de AB’ye üye olmasını umut ediyorum. Bu kısıtlamalar daha çok Kıbrıslı Türklerin geri dönecek olan Kıbrıslı Rumlar tarafından onlar üzerinde bir üstünlük sağlaması endişelerine cevap vermektedir. Bu koşul, Kıbrıslı Rumlar açısından Kıbrıslı Rumların kendi yönetimlerine dönmelerini sağlayacak şekilde toprak konusunda bir uzlaşmaya varılması ile kesinlikle çözülebilir.
Planda yer alan diğer bir konu ise, plan Türkiye ve Yunanistan arasında yer alan dış dengeyi de koruyor ki bence bu, Türkiye’nin AB’ye girmesinden önce Kıbrıs’ın AB’ye girmesi konusundaki en temel endişe edilen konulardan biridir. Güvenlik konusunda, Garanti Anlaşması vardır. Benim görüşüm ki bu görüşüm KKTC’de bazı kesimler tarafından kabul edilmemektedir, Garanti Anlaşması bu mevcut durum altında güçlendirilmiştir. Prensip olarak, Garanti Anlaşması sadece garantörler bütün adanın toprak bütünlüğünü korumasını garanti etmiyor, ayni zamanda ayrı parça devletlerin toprak bütünlüğünü garanti ediyor. Ve bence bu Garanti Anlaşması için önemli bir ilavedir. Buna ilaveten, garantör devletlerin ve ayni zamanda parça devletlerin onayı alınmadan Ada’nın toprakları herhangi bir askeri operasyon için kullanılmayacaktır.
BM planından ötesinde, Kopenhag’da yapılan anlaşmalar vardır. Türkiye’nin AGSP ye katılırken, Kıbrıs AGSP dışında kalmıştır. Bir anlaşmaya varılmıştır ki, sadece NATO üye ülkeleri ve barış ortaklığında olan ülkeler sadece AGSP operasyonlarında yer alacaktır. Malta ve Kıbrıs barış ortaklığı yapısı dışında kaldıkları için bunun dışında tutulmuşlarıdır. Bence, güvenlik konusunda denge güçlü bir şekilde sağlanmıştır.
Ekonomik olarak, Türkiye ve AB arasında Gümrük Birliği vardır. Ve Böylelikle Kıbrıs’ın AB’ye girmesi ile Gümrük Birliği içerisinde Türkiye ile de ilişkisi olacaktır.
Son olarak, plan yer alan ve bende de bir takım sorular yaratan ve daha fazla açıklanması gereken bir nokta vardır. Benim anladığım kadar, Yunanlı ve Türk uluslarına Kıbrıs’ta yerleşmeleri eşit haklar sağlamaktadır. Plan, Kıbrıs’ta yaşayacak yüzde 10’luk bir Yunanlı ve Türk sayısını içermektedir. Ve bu durum, Kıbrıs’ın acqui’nin sürekli bir üyesi olması halinde bu durum istisnai (özel) bir durum yaratacaktır. Çünkü Yunan ve AB vatandaşları belli limitler dışında Kıbrıs’ta özgür bir şekilde yaşayamayacak. Buna ilaveten, Kıbrıs’a girmek isteyen ve serbest dolaşım özgürlüğünden yararlanmak isteyen Yunanlı ve Türklerin Kıbrıs’ta seyahat etmesi eşit olacak. Bundan dolayı, bu konuda bir takım açıklamalar yapılması önemlidir. Ya Türkiye AB’ye girene kadar Kıbrıs “schengen” (serbest dolaşım özgürlüğü) alanı dışında bırakılır yada bu modelin başka versionları bulunur; başlıca Fas örneğinde ki iki bölgede olduğu gibi… Fas’ta prensip olarak iki İspanyol bölgesi bulunmasına rağmen, Faslılara, bu iki İspanyol bölgesine seyahat etme hakkı veriyor. Ama AB’de yer alan diğer bölgelerine gitmek için vize gerekiyor. Açıkça hangi durumlarda izin verildiği belirgin değildir. Ancak, genel kavram Yunan ve Türk uluslarının Kıbrıs’a girişleri her iki taraf içinde eşit olacağı planda açıkça belirtilmiştir. Genel olarak planda 3 husus vardır: güvenlik, ekonomik ve Anayasal düzen ve dışsal denge de BM planda sağlanmıştır.
Ergüçlü:
Plan ayni zamanda Şubat, Nisan ve Mart sonu olmak
üzere bir tarih programı içeriyor. Sizce bu tarih programı ne kadar önemlidir?
Natalie:
Bence, özelikle Kıbrıslı Türkler açısından çok önemlidir. Temel olarak, son tarih olan 16 Nisan ayı kesinlikle ertelenemez ...Çünkü AB’ye giriş anlaşmaları sadece Kıbrıs’la imzalanmayacak ayni zamanda diğer 9 aday ülkelerle de imzalanacak. Bu defalarca söylendi ve bence de doğrudur. Kıbrıs sorunun çözümlenmesi için 210 milyon kişiyi bekletmek gerçek dışı bir beklentidir. AB’ye giriş anlaşmasının tarihi kesindir. Ve bunun olması için referandum yapılması gerekmektedir ve referandum 30 Marta ayarlanmıştır ve gerçekçi olursak bundan daha geç olabileceğini sanmıyorum. Eğer 30 Mart referandumunu ve bunun içinde hazırlanmanın gerektiğini düşünürsek, 28 Şubat olsun yada bu tarihten bir iki haftalık bir erteleme ile olsun, bu tarih dışında bir büyük oranda başka bir tarihe ertelenmesinin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Son tarih oradadır ve önemli derecede değiştirilemez. Bundan dolayıdır ki, öngörülen zamana saygı duymaları Kıbrıslı Türklerin çıkarınadır. Bunun birkaç nedeni vardır; ilk olarak bir anlaşmaya varılmaması durumunda, 16 Nisan’da AB’ye giriş anlaşmasını imzalayacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti olacaktır. Ve geçen sene yer alan görüşmelerdeki en önemli konulardan biri, devlet işleri ile ilgili idi...Ya varolan iki devletin birleşmesinden oluşacak yeni bir devletin yada Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye girmesi konusudur. Ve eğer AB, Kıbrıs Cumhuriyeti ile giriş anlaşmasını imzalarsa ve 16 Nisan’dan sonra bir anlaşmaya varılması durumunda, Anayasayı değiştirme hakkına ‘yeni devlet’ sahip olmayacaktır, Kıbrıs Cumhuriyeti olacaktır. Ve bence, bu tarihten önce Kıbrıslı Türklerin bir anlaşmaya varmasını gerektiren başlıca nedenlerden biridir. İkinci olarak, en önemli nedenlerden diğeri sayılabilecek, BM planının ne yaptığı sorusudur… Plan referandum etkili bir şekilde AB’nin daha önceden yürürlükten kaldırmış olduğu koşulu yeniden ortaya çıkaran bir formül içermektedir. Aralık 1999’da, AB Kıbrıs sorununun çözümlenmesinin Kıbrıs’ın AB’ye girmesi için bir koşulunu kaldırmıştır. Bu karar alınmıştır. Doğru olup olmadığı tartışabiliriz. Ben özelikle bunun doğru bir karar olmadığı kanısındayım. Ancak bu karar alınmıştır. BM planın yaptığı ise bu koşulu bir baskı yaratacak şekilde ortaya çıkarmasıdır, ama sadece 16 Nisan’a kadar... İki temel soruya bir cevap verilecektir. Ve Kıbrıslı Rum tarafı yıllardır AB’ye girmek için görüşmeler yapmaktadırlar ve Kıbrıs sorunun çözümüne ve dolayısıyla da AB’ye girmeye hayır demeleri olası değildir. Ancak, 16 Nisan’dan sonra bu tür bir baskı Rum tarafı üzerinde mevcut olmayacaktır. AB’de bu durumda birşey yapamayacaktır, Rum tarafı üzerinde bir baskı yaratmayacaktır. Benim görüşüme göre, eğer ben Kıbrıs Rum olsaydım, 16 Nisan’dan sonrasına ertelerdim .
Bu konuya bağlı olarak, Türkiye üzerindeki koşullandırma konusu var… 16 Nisan’dan sonra, AB’ye giriş anlaşmasından sonra Rum tarafı üzerinde bir anlaşmaya imzalaması için hiç bir baskı kalmayacaktır. Ve ileride bir dönemde, Türkiye AB’ye girmeye çalışırsa tüm şartlar Türkiye üzerinde olacaktır, Kıbrıs Rum tarafında değil. 16 Nisan’dan önce bir anlaşmaya varılması için çalışmak hem Türkiye hem de Kıbrıslı Türklerin çıkarınadır. Bunda tüm ağırlık Türkiye üzerine kalmasına bağlayabiliriz. Gelecek plan ki bu planın ortaya çıkması 5 yada 10 sene alabilir, bunu bilemiyoruz. Ancak gelecekteki plan bu plan kadar iyi olmayacaktır çünkü her iki tarafın pazarlık gücü o zamana kadar değişmiş olacaktır.
Ergüçlü:
Bizimle olduğunuz için teşekkür ederiz.
Natalie:
Ben teşekkür ederim.