20/3/2003
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro de Soto’nun Hukuk Danışmanı Didier Pfirter’in, Kıbrıs TV’de yayınlanan Platform programında, Süleyman Ergüçlü’nün sorularına verdiği yanıtlar:
Ergüçlü:
Sayın Didier Pfirter, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro de Soto’nun Hukuk Danışmanı, stüdyomuza hoş geldiniz ve bu akşam bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Adayı çok kısa bir süre sonra terk edeceğinizi biliyoruz. Ve son dört ay içersinde çok iyi tartışılmış olan Annan planı hakkında hala tartışmalar devam ediyor. Adadan ayrılmadan önce, sizinle bu görüşmeyi yapmak istedik, böylelikle sizinle birlikte bir takım konuları, özelikle de Kıbrıs Türk halkını düşündüren hususları açıklığa kavuşturabiliriz. Bu nedenle bize bu fırsatı verdiğiniz için yeniden teşekkür ederim. En önemli soruyu sorarak başlamama izin verin. Annan Planı halen masada mı?
Pfirter:
Evet, Genel Sekreter, Lahey’de, bu planın masada, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların, ortak bir niyet ortaya koymaları durumunda, almaları ve bir sonuca ulaşmaları için hazır olduğunu açıkladı. Genel Sekreter, anavatanların tam desteğinin sağlanmasıyla birlikte, planın görüşmelerinin sonuçlandırılmasında açık ve gerçekçi bir yaklaşım varsa, yardım etmeye hazır olduğunu da söyledi.
Ergüçlü:
Annan planın içeriğine dönecek olursak, Annan planı, egemenlik konusunu nasıl ele alıyor?
Pfirter:
Bu konuda, plan İsviçre modeline dayanıyor ki, Kıbrıslı Türkler sıkça bunun alınması gereken bir örnek olduğunu söylüyorlardı. İsviçre anayasası, kantonların, anayasa sınırları içerisinde, egemen olduklarını söylüyor. Aynı zamanda, bu konuda hiç şüphe yoktur ki, İsviçre, uluslararası topluluk içerisinde, tek egemenliği olan bir üyedir ve Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti de bu şekilde olacak. Bunun ötesinde, plan, kurucu devletlerin, federal hükümete verilmeyen bütün yetkileri egemence kullanabileceğini açıkça söylemektedir ki bu da Kıbrıslı Türklerin, bu yetkilerin egemen yetkiler olması istekleri doğrultusundadır. Ayrıca, kurucu devletler, kendi anayasaları altında, kendilerini özgür bir şekilde organize edebileceklerdir.
Ergüçlü:
Annan planına göre, kurucu devletlerin ve ortak devletin fonksiyonları nelerdir?
Pfirter:
Plan, federal hükümetin fonksiyonlarını, Avrupa Birliği üyesi yada uluslararası topluluğun egemen bir üyesi olan bir ülkeye gereken, veya bir konunun yapısının gerektirdiği, iletişim gibi, fonksiyonlarla sınırlı tutmaya çalışmıştır. Gerçekte, bireysel vatandaşlar için bütün önemli konular ve önemli tüm bütçesel etkileri olan konular kurucu devletlere bırakılmıştır. Eğitim, sağlık, endüstri ve tarım, ulaşım, sosyal güvenlik, ve tüm direk vergilendirmeler, ve sivil yasalar, ticari kurallar ve diğer suç kurallarını içeren yasaların büyük bir kısmı bunlar arasında yer alır. Bütün bunlar Kurucu Devletlerin yetkisinde olacak.
Ergüçlü:
Ortak devlet, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir devamı mı, yoksa yeni bir oluşum mudur?
Pfirter:
Bu plan, çok sorunlu olan bu konuya, ‘virgin birth’ diye tanımladığımız bir yaklaşım getirdii. Bu yaklaşım, daha önce mevcut olan düzen üzerinde anlaşmayı gereksiz kılmıştır. Çünkü, bu anlaşmanın kendisi, gelecekle ilgili olan bütün her şeyin kaynağı olacaktır. Bu plan, hem geçmişteki uygulamalarla ilgili kuralları hem de Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ni bağlayacak kurallarıyla, her iki taraf için de devamlılığı içermektedir.
Ergüçlü:
Tabii ki bu her iki taraf için de geçerli?
Pfirter:
Evet kesinlikle. Şu anki durumunda plana baktığımız zaman, planda, anlaşmaların bir kısmının listesi bulunmaktadır. Bunun dışında çok daha fazla anlaşmanın, teknik komite tarafından incelenmesi gerekiyor. Ancak, Genel Sekreter, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk tarafından alınan listeleri göz önünde bulundurarak ana prensipleri belirlemiştir.
Ergüçlü:
Bu anayasal düzen içerisinde, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların siyasi eşitliği nasıl korunmuştur?
Pfirter:
Tüm plan, iki eşitin ortaklığına dayanmaktadır. Siyasal eşitlik, iki kurucu devletin eşit statülerinde yansıtılmıştır; her kurucu devletten oluşan eşit sayıda senatörlerden, her iki kurucu devletteki bireylerin dönüşümlü olarak Başkanlık Konseyi’ne başkanlık etmesi ve Konseyi dışarıda devlet başkanı olarak temsil etmeleri, hiç bir kararın, hiç bir seviyede, yada herhangi bir federal organda her iki kurucu devlette çoğunluk desteği olmadan alınamaması gerçeğinde yansıtılmıştır. Son olarak, Anayasada, her hangi bir değişiklik, her iki kurucu devlet içerisinde oy kullananların ayrı ayrı onayının alınmasını gerektirir.
Ergüçlü:
Siyasal eşitliği korumak için ne gibi düzenlemeler var? Mesela, Kuzeye yerleşecek olan Rumların senatodaki seçimlerin sonuçlarını etkileyebileceği konusunda endişeler ifade edilmiştir.
Pfirter:
Ortak veya federal düzeydeki siyasi haklar, kurucu devletlerin iç vatandaşlık statüleri esas alınarak uygulanır. Şu anki plana göre, diğer devletten gelen insanların, böyle bir statüyü almaları yada almamaları kurucu devletlerin kararına kalmıştır. Böylelikle, Kıbrıs Türk devletinde yaşayacak olan Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs Türk devleti vatandaşı olması gerekliliği yoktur. Ve bu kişiler, Kıbrıs Rum devleti altında, merkezi seviyede, oy kullanmaya devam edeceklerdir. Bu, planın 3. versiyonunda yapılmış olan önemli bir değişiklikten kaynaklanmaktadır ve siyasi eşitliğin uzun zamanda sulandırılması tehlikesini ortadan kaldırmaktadır.
Ergüçlü:
Toprak konusuna geri dönecek olursak, Kıbrıslı Türklerin kontrolü altında bırakılacak olan alanın kesin yüzdeliği nedir?
Pfirter:
Yüzde 29’dan biraz fazla.
Ergüçlü:
Planın uygulanması durumunda, ne kadar insanın yerlerinden olması bekleniyor? 100 bin kişiden söz edenler var... Farklı rakamlar var... Bunların kaçı, Kıbrıs Rum tarafının kontrolü altında bırakılacak olan bölgeden, ve kaçı Kıbrıslı Rumların kuzeye yerleşmelerinden dolayı yer değiştirecektir?
Pfirter:
Hesaplamalarımızı, Kıbrıslı Türklerin 1996’daki nüfus sayımına göre yaptık. Toprak değişimi sonucunda, yerlerini değiştirecek olan Kıbrıslı Türklerin sayısı, her zaman için, Genel Sekreter’in ön plandaki endişesi olmuştur. Bu nedenle bu sayıyı mümkün olduğu kadar düşük tutmaya çalıştık ve işte bu nedenle de haritada, düz bir çizgi yerine girintili çıkıntılı bir çizgi ortaya çıktı. Göreceli olarak, şu anki nüfusun, 1974 öncesi Kıbrıslı Rumların nüfuslarıyla kıyasla daha az olan köyleri belirleyerek, bu toprak düzenlemelerinden en az sayıda Kıbrıslı Türkün etkilenmesini sağlamaya çalıştık. Aynı zamanda, geleneksel Kıbrıs Türk köylerinin verilmesinden sakındık, ki ikinci plana eklenmiş olan haritada bunu %100 başardık. Ancak, yeni versiyonda bazı Kıbrıs Türk köyleri etkilendi ancak bu köyler de özel bir statüye sahip olacaklar.
Rakamlar göz önüne alındığında, daha öncede belirttiğim gibi 2. Plana eklenmiş harita, tüm haritalar içerisinde, şu anki Kıbrıs Türk nüfusunu en az etkileyecek plandı. Bundan dolayı Genel Sekreter bu planı tek harita olar seçmişti. Bu harita, 1996 nüfus sayımına göre, 42,000 Kıbrıslı Türkü etkileyecekti.
3. plana eklenen revize edilmiş harita, 47.000 Kıbrıslı Türkü etkiliyor. Dikkat edilmelidir ki, 47.000 kişiden 11.000’i Mağusa’dadır. Bu insanlar, tekrardan başka bir yere yerleşmeye ihtiyaç duymayacaklar, ancak aynı şehirde yer değiştireceklerdir. Bu da dünyanın her hangi bir yerinde olabilecek gayet doğal bir olaydır ki dünyada her hangi bir şehirde yaşayan insanlar yer değiştirebilir. Yaklaşık olarak 12.000 kişi olan Güzelyurt halkının, toplum olarak uygun, yakın bir yere yerleştirilmesi için kesin planlar da mevcuttur. Geriye, toprak düzenlemelerinden etkilenecek olan diğer bölgelerdeki 24.000 insanın yeniden yerleştirilmesi kalıyor.
Mallarının, Kıbrıslı Rumlara geri verilmesinden dolayı, etkilenecek insanların sayısı, devlet genelinde Rumlara geri verilecek olan malların üst sınırı olan % 10’la sınırlıdır. Malların ve evlerin yüzde 10’dan fazlası verilemez. Bu nedenle biz, en fazla 15,000 kişinin, şu anda yaşadıkları köy içerisinde bir başka yere taşınmak durumunda kalacağına inanıyoruz. Ve bu da anlaşmanın yürürlüğe girmesinden beş yıl sonra olacak. Böylece hazırlanmaya zamanları olacak ve bu konuda kendilerine yardımcı da olunacak. Bunun maksimum sayı olduğunu vurgulamak istiyorum, gerçek sayı daha az da olabilir. Dikkat edilmelidir ki, Kıbrıs Rum Devleti’nde mal sahibi olanlar yada malları önemli derecede geliştirmiş olan Kıbrıs Türkleri, taşınmak zorunda olmayacak ve yer değiştirmek durumunda olanlara da alternatif bir yerleşim yeri sağlanacaktır.
Ergüçlü:
Her hangi bir şekilde yerlerinden olan insanlara nasıl davranılacak? Yeni ev tahsis edilmesi, sosyal çevre, ekonomik yardım gibi...
Pfirter:
Paraları varsa, yani Güneydeki mallarını satmışlar veya bu mallara karşılık tazminat almışlarsa, istedikleri yerde kendileri ev inşa edebileceklerdir. Eğer yeterince kaynakları yoksa, onlara planda yer alan minimum kriterlere uygun alternatif yerleşim yerleri verilecektir. Plan, alternatif yerleşim yerleri için minimum bir standart koymuştur. Bu standart, sözkonusu apartman dairesi veya evin, iki kişi için 70 m2, 3 kişi için 100 m2, 4 kişi için 120 m2’den küçük olmamasını öngörür. Plan, aynı zamanda, bu yerleşim yerlerinin insanların yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayacak uygun yerlerde olmasının altını çizmektedir. Yani herhangi bir yerde değil. Ve tabii ki, önemli miktarda para gerekecektir. Bu da uluslararası katkılarlarla veya federal hükümet tarafından finanse edilecektir. Bu süreç kesintiye uğradığında, uluslararası katkı için bir konferans toplanması konusunda hazırlıklar devam ediyordu. Böyle bir konferansta, başlangıç olarak birkaç yüz milyon doların söz konusu edilmesi bekleniyordu.
Ergüçlü:
Rakamlardan bahsettiğinizi biliyorum ancak daha açık olabilmek için sormak istiyorum. Ne kadar Kıbrıslı Rumun, hangi koşullar altında, kuzeye dönmesine izin verilecektir? Bu sayı Karpaz’a dönecek olanları da kapsıyor mu?
Pfirter:
İlk önce iki şeyi açıklamama izin verin: Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs Türk devletinde yerleşmesi ve malların geri verilmesi oldukça farklı iki şeydir ve planda da bunlar ayrı ayrı ele alınmıştır. Böylelikle, bir kişinin geri dönme hakkına sahip olması, bu kişinin malını geri alacağı; veya bir kişinin malını geri alma hakkına sahip olması, bu kişinin otomatik olarak yerleşme hakkına da sahip olacağı anlamına gelmez. Diğer önemli olan konu ise, geri dönme sürecinin kademeli olacağıdır.
2 yıl sonra, 65 yaş üzerinde olan kişiler, onların eşleri veya erkek kardeşleri veya kız kardeşleri ve 4 Karpaz köyünün, tüm Karpaz’ın değil, eski sakinleri ve onların çocuk ve torunlarının geriye dönmesine izin verilecektir. Ancak, bu kişiler, eğer meskun değillerse, mallarını 3 sene sonra alabilecekleridir. Yoksa, öngörülen gerekli ve sıkı koşulların yerine getirilmesiyle 5 yıl sonra alacaklardır. Bu koşula uygun olacak yaşlı insanların sayısı yaklaşık olarak 12.500’dür. Tüm bu insanların, kendi yaşamlarını güneyde kurmuş olmaları ve ailelerinin bir bölümünü getiremeyecek olmaları nedeniyle bu insanların büyük oranlarda şu an kuzeydeki Kıbrıs Türk köylerine gelmeleri ve yaşamaları muhtemel değildir. Özelikle de evlerini geri almadan....
Karpaz’ın 4 köyünde, yerlerinden olan kişilerin sayısı, yaklaşık olarak 6000’dir. Eğer, Kıbrıslı Rumlar arasında olan nüfus artışını %40 olarak ele alırsak, geriye dönmeye uygun yaklaşık 8400 kişi olacak. Ancak, tüm bu insanlar, Kıbrıs’ın başka yerlerinde yaşamlarını kurmuştur, ve şu andaki işlerini Karpaz’ın kırsal köylerinde sürdürmeleri mümkün olmayabilir. Bundan dolayı, bu sayının küçük bir bölümünden fazlasının geri dönmesi muhtemel değildir.
6 yıl sonra, diğer Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs Türk devletinde herhangi bir köyde %7’ye yerleşebileceklerdir. Bu oran 11 yıl sonra %14’e ve 15 yıldan sonra, tüm devletin nüfusunun %21’ne, yaklaşık 40,000 kişiye yükselecektir. Ancak, yaşlı kişiler ve 4 Karpaz köyünde kısıtlamalardan muaf tutulan insanlar da, bu yüzdelik içinde yer almaktadır. Eski sakinler, yerleşme hakkında önceliğe sahiptirler ve Kuruluş Anlaşmasının yürürlüğe girmesinden 12 yıl sonra, hayatta olacak tüm eski sakinler, izin verilen % 14 ve kesinlikle %21 oranlarının altında dönebileceklerdir.
Size bir grafik gösterebilirim ancak bunu televizyonda görebilirmisiniz, emin değilim. Bu, 1974’te, ileride Kıbrıs Türk Devleti olacak olan yerde yaşayan Rumların tümüdür. Bunlar ise, bugüne kadar ölenlerdir. Bunlar ise halen hayatta olanlar. Bunlar 65 yaşın üstünde olan insanlar. Bunlar da 65 yaşın altındakiler. Tabii ki bunlar yaşlanacaklar. 65 yaşın altındakilerin sayısı sürekli azalacak. Ve 2039 yılında tümü 65 yaşında veya daha yaşlı olacak. Bu gördüğünüz çizgi dönüş için konulan sınırlamaları gösterir ve gördüğünüz gibi burada halen hayatta olan eski sakinlerin toplam sayısı ile kesişir. Bunların tümünün geri dönmesi beklenmediğinden, dönmek isteyenlerin tümünün yüzde 14’lük limitin altında dönmesi mümkün. Yüzde 21’lik limitin altında ise kesinlikle mümkün. Hiç kimsenin 65 yaşını geçmeyi beklemesi ve %21 oranına ulaşılmasından sonra dönmek istemesi beklenemez. Dolayısıyla, insanların geriye dönerek öngörülen % 21 oranını yükseltmeleri olasılığından korkulması tamamen teorik bir şeydir.
Geriye dönecek olan insanların hakkındaki bu tartışma konuyla ilgili değildir. Planda yer alan kısıtlamalar, doğal koruma maddelerini içerir ve bunlar amaçlar değildir. Planda yer alan bu limitlere ulaşılmasını beklemiyoruz. Eğer, Güney Kıbrıs’taki mevcut duruma bakılırsa, nüfusun %80’inin 4 şehirde yaşadığını görürüz. Köylerdeki çoğu ev tamamen hafta sonları yada yazlarda kullanılıyor.
Ve bunun kuzeydeki köylerde farklı olmasının hiç bir nedeni yoktur. Bu köylerin, Kıbrıs Türk köyü olması gerçeği ve tüm yönetimin ve yasaların tamamen Türkçe olması, Kıbrıslı Rumların burada yerleşme isteklerini oldukça ihtimal dışı bırakacaktır. Güney Lefkoşa ve Güney Mağusa’nın Kıbrıslı Rumlar’ın olması, Kıbrıslı Rumların kuzey tarafındaki şehirlere giderek orada yaşamaları için bir neden bırakmıyor. Kuzeyde şehir olarak sadece Girne kalıyor. Ancak, Girne kökenli olan Kıbrıslı Rumların sayısı oldukça az ve eğer bir kişi orada iş yapmak isterse Lefkoşa’dan Girne’ye 15 dakikada gidilebiliyor. Böylece, Girne bölgesine bile büyük bir akış olması olasılığı çok azdır. Böylelikle, Kıbrıs Türk devletinde sürekli şekilde yerleşmek isteyecek olan Kıbrıslı Rumların sayısının çok az olacağını tahmin ediyorum.
Bu durumda, Birleşmiş Milletler’in neden daha az bir oran önermediğini sorabilirsiniz. Bu, insan hakları ve Avrupa Birliği müktesebatında kabul gören sınırlarla ilgilidir. Güvenlik maddeleri haklı ve mantıklı olmak zorundadır. 40 yıllık bir çatışmadan sonra yavaş ve kademeli bir yaklaşımı; ve iki kesimliliğin muhafaza edilmesi ve Kıbrıs Türk devletinin Kıbrıs Türk kimliğini koruyabilmesi için, bu devletin içerisindeki büyük çoğunluğun Kıbrıslı Türk olması gerektiğini, izah edebilir ve haklı gösterebilirsiniz. Ancak, Kuruluş Anlaşmasının yürürlüğe girmesinden 15 yıl ya da daha sonra, neden Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs Türk devletinin nüfusunun 1/5’i oranında bir azınlık olamayacağını açıklamak çok zor olabilir.
Ergüçlü:
Pratik uygulamaya geçilince, Kuzey tarafına geri dönecek olan Kıbrıslı Rumlar, şu an kendi mallarının sahibi olan Kıbrıslı Türklerle, bireysel olarak karşı karşıya kalacaklar mı?
Pfirter:
Hayır. Plan, açık olarak, bireylerin mal-mülk konularını direkt olarak birbirleriyle ele almaya ihtiyaç duymayacaklarını söylüyor. Eğer her iki taraf da bu konuyu doğrudan birbirleri ile ele almak istemezse, Mal Komitesi, kiralama ve satın alma dahil tüm konularla uğraşacak tek aracı olacaktır. Her iki taraf da isterse anlaşabilirler, ancak bir taraf istemezse muhatapları Mal Komitesi olacaktır.
Ergüçlü:
Yıllar boyunca kullandıkları mallarını boşaltmak durumunda kalacak olan kişilere ne olacak?
Pfirter:
Eşit değerde mülk sahibi olan kişiler- ki plan, %50’ye kadar olan bir farka da izin veriyor- ve mallarının değerini önemli derecede artıran - mesela, boş bir arsaya ev inşa etmiş olan- kişilerin taşınmaları gerekmeyecektir. Kuruluş Anlaşmasının yürürlüğe girmesinden 5 yıl sonraya kadar, hiç kimse taşınmak zorunda olmayacaktır. Son olarak, taşınmak zorunda olan Kıbrıslı Türklere daha önce belirttiğim minimum standartlarda, şu an yaşadıkları şehirlerde yada köylerde, yerleşim yeri sağlanacaktır.
Ergüçlü:
Farklı bir konuya değinelim. Plan, güvenlik ve garanti konusunu nasıl ele alıyor?
Pfirter:
Garanti ve İttifak Anlaşmaları devam edecek. Garanti Anlaşmasının kapsamı, kurucu devletlerin toprak bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasal düzenini kapsayacak şekilde geliştirilecek. İttifak Anlaşması çerçevesinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesine kadar, konuşlandırılacak Türk askerlerinin sayısı 650 den 6000’e yükseltilecek. İttifak Anlaşması’nda adada 950 asker bulundurması gereken Yunainstan için de aynısı uygulanacak. Bu çerçevede, dikkat edilmelidir ki, bu iki anlaşma bir birinden bağımsızdır ve Türkiye’nin AB’ye girmesiyle, anavatanların askerlerinin geri çekilmesi, iki anlaşmadan her hangi birinin geçerliliğini etkilemeyecektir.
Bir Birleşmiş Milletler gücü, anlaşmanın uygulanmasıyla ve ilk dönemlerde her hangi bir sorunun yaşanmasını engellemek üzere taraflara yardım etmek için adada bulunacaktır. Mesela bir Kıbrıslı Türk Baf’a giderken bir trafik kazası yapar ve Rum polisinin kendisine adil davranmadığını hissederse Birleşmiş Milletler’e çağrıda bulunarak bir durum değerlendirmesi yapmasını ve kendisine yardımcı olmasını isteyebilecektir. Veya ilk dönemlerde çok miktarda insan öteki tarafa geçmek isteyebilecektir ve böyle bir durumda, kurucu devlet polisine yardımcı olmak üzere Birleşmiş Milletler’den yardım istenebilecektir. Bu tür şeyler. Ancak, Birleşmiş Milletler’in yetkisi, garantörlerinkinden çok farklı olacaktır ve onların haklarını ve sorumluluklarını her hangi bir şekilde azaltmayacaktır.
Ergüçlü:
1960 garanti sistemi halen geçerli olacak mı?
Pfirter:
Evet. Biraz önce söylediğim gibi, kurucu devletin de sistemin içine dahil olmasıyla gerçekten önemli oranda güçlendirilecektir.
Ergüçlü:
Garantör birliklerin hareketleri ve konuşlandırılması konusunda neden bazı koşullar getirildi?
Pfirter:
Koşul, toprak değişikliği olan yerlerde yada Lefkoşa-Mağusa Anayoluyla ve şu anki ara bölge arasında, birliklerin konuşlandırılmaması, uygun bir şekilde birlikler arasında mesafe bırakılmasını ve Kıbrıs Türk tarafına, toprak değişiminin hiç bir stratejik önemi olmadığının güvencesini sağlıyor. Çünkü, Kıbrıslı Rumlara bırakılacak topraklara hiçbir Yunan askeri yerleşemeyecek. Birliklerin hareketleri aslında kısıtlı değildir. Plan, güven artırıcı önlemlerden dolayı, her hangi bir büyük hareket durumunda tarafların karşılıklı olarak birbirlerini 72 saat önceden bilgilendirme olanağı sağlıyor. Bu tamamen normal ve genelde uygulanan bir şeydir. Mesela, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü’ndeki (OSCE) ülkeler arasında olduğu gibi...
Ergüçlü:
Annan planında yer alan, garantörlerin Kıbrıs’ta bulunduracakları silahların ve askeri araçların listesinin Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarına uygun olduğu hakkında ileri sürülen iddialar var? Buna ne diyeceksiniz? Tankların ağırlığı yada diğer askeri araçların Kıbrıs Rum tarafının askeri donanımlarına uygun olarak hazırlandığı iddia ediliyor...
Pfirter:
Bu iddialar tamamen temelsizdir. İlk önce, dikkat edilmelidir ki, Kıbrıs Rum ulusal muhafızları dağıtılacaktır ve silahları da adayı terk edecektir. Genel Sekreterin ilk planı, bu konuda, Türkiye ve Yunanistan’ın ortak bir anlaşmaya varmaları ile doldurulması için boşluklar içermekteydi. Ancak, bunu maalesef yapamadılar. 3. planda, Birleşmiş Milletler, bu boşlukların doldurulması için öneri yaptı. Seçilen rakamlar standart rakamlardı; hiçbir taraftan teknik bilgi içeren detaylara sahip değiliz. Biz, bu teknik detayların bir anlaşmaya ulaşılmasında sorun oluşturacağına inanmıyoruz. Gerçekte, garantörler bunların tartışılmasını istediklerini belirttiler. Bu konular her iki tarafı da tatmin edecek şekilde çözülebilir.
Ergüçlü:
Planda yer alan haritanın, Kuzey’e saldırıyı düşünerek Yunanistan Genel Kurmayı tarafından çizildiği yönünde iddialar var... Annan planının mimarlarından biri olarak, bize bunun her hangi bir doğruluğu olup olmadığını söyleyebilir misiniz?
Pfirter:
Hiçbirşey, gerçekten bu kadar uzak olamazdı. Harita konusunda veya herhangi başka bir konuda asla Yunanistan Genel Kurmayı, iki taraftaki herhangi bir askeri otoriteyle ya da Yunanistan yetkilileriyle herhangi bir iletişim olmamıştır. Biraz önce söylediğim gibi, Yunanistan birliklerinin toprak düzenlemesine konu olan alanlarda konuşlandırılmasını önleyen koşul, haritayı stratejik açıdan önemsiz kılıyor. Hat nereden çekilirse çekilsin, Yunanistan askerleri, şu anki ara bölgenin ötesinde kalacaktır. Çizilen hat, tamamen, 1974 ve 1960 yılları nüfusları ve şimdiki nüfusa göre yapılmıştır ve mümkün olan çok sayıda Kıbrıslı Rumun, Kıbrıs Rum yönetimi altında dönmesini sağlarken, mümkün olan en az sayıda Kıbrıs Türkünün etkilenmesi amaçlanmıştır.
Mesela Güzelyurt’un kuzeydoğu tarafındaki köyler, Çamlıbel ve civarı, çok az bir nüfusa sahiptir. 1960’ta, şu anki nüfusun 2 katı insan yaşamaktaydı. Ve bu köylerin bazıları, Maronit köyleri, şu anda boştur. Bu köyleri geri vermenin, Kıbrıslı Türkleri, Yeni Boğaziçi, Mormenekşe, Tuzla gibi, insanların yeni ev inşa ettikleri ve kökleştikleri yerleri vermekten daha az etkileyeceğini düşündük. Ve çizgi de bu nedenle bugünkü şekliyle çizildi.
Ergüçlü:
Bir başka konuya dönelim. Plan, Kuzey Kıbrıs’a, Türkiye’den gelip yerleşen insanların durumunu nasıl etkileyecek?
Pfirter:
Kıbrıslı herhangi biriyle evlenen kişi otomatik olarak Kıbrıs vatandaşlığını alacak. Bunun ötesinde, 45.000 kişi belli bir öncelik düzeni içerisinde vatandaşlık alacaktır. Kıbrıs’ta büyüyen ya da uzun zaman kalmış olan her hangi biri öncelik alacaktır. Bunun dışında, belli bir süreden sonra, Kıbrıs’ta ne kadar uzun süre kalmalarına bağlı olarak, kabaca 15.000 kişi, nüfusun %10’u, sürekli ikamet izni alacaktır ve Kıbrıs’ta ne kadar kaldıklarına bağlı olarak birkaç yıl sonra vatandaşlık alacaktır. Öğrenciler ve Akademik Görevliler’in, sınırsız sayıda Kıbrıs’ta kalmalarına izin verilecektir. Türkiye’ye geri dönmeyi tercih eden her hangi bir kişi, 4 kişilik bir aile için 10.000 Euro’dan az olmamak kaydıyla yardım alacaktır. Bu rakam, daha fazla olabilir ama az olamaz.
Ergüçlü:
Plan, Kuzey ve Güney arasındaki ekonomik dengesizliği gidermek için ne gibi önlemler içeriyor?
Pfirter:
Anayasa, federal ekonomik politikanın, iki tarafın ekonomisinin uyumlu hale getirilmesine özel olarak dikkat edilmesi gerektiğini ve ekonomik eşitsizliklerin mümkün olan en kısa zaman içerisinde ortadan kaldırılmasını öngörüyor. Kıbrıslı Türklerin ekonomik çıkarlarını koruyacak başka bazı kesin koşullar da vardır, mesela; şu an ithalat izinlerinden yararlanan veya bankalarda döviz hesabı bulunanlar, ki bunlara şimdi Güney Kıbrıs’ta izin verilmiyor. Dolaylı vergilerin, kurucu devletler arasında dağıtılması, yaklaşık olarak, Kıbrıslı Türklerin hesaplamalarına göre, 25 Milyon pound veya yaklaşık olarak 50 milyon dolar net transferin, her yıl, Kıbrıs Rum tarafından Kıbrıs Türk tarafına transfer edilmesiyle sonuçlanacak. Kıbrıslı Rumlar, bu rakamın daha da yüksek olacağını söylüyor. Ancak, bunların en önemlisi Avrupa Birliği’nin, ekonomik farklılıkları gidermek için dizayn ettiği bir dizi programdır ki, bu programlar, AB’nin, kuruluşundan beri en önemli amaçlarından biri olmuştur. Bu düzenli programlara ilaveten, AB, Kıbrıs Türk devleti için, 200 milyon Euro’luk özel bir fon ayırmıştır. Dikkat edilmelidir ki, Kıbrıs Türk devletinin geniş el değmemiş turistik kaynakları bir anlaşmaya varıldıktan sonra hızlı bir şekilde diğer tarafı yakalamasına izin verecektir. Turizm, sanayi ve benzeri alanların aksine çok fazla yatırım gerektirmeden ve fazla beklemeden gelir getiren bir sahadır. Erken gelir getirebilir.
Ergüçlü:
Genel bir soru Sayın Pfirter... Plan nasıl bir ülke öngörüyor? Bu planın vizyonu nedir?
Pfirter:
Plan, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin, birarada değil ama yan yana yaşayacakları bir ülkeyi öngörüyor. Bunu İsviçre için söylerler, “biz iyi geçiniyoruz çünkü yüz yüze değil, sırt sırta yaşıyoruz”. İyi komşular olarak, kendi devletlerinde, günlük hayatın birçok yönü dahil kendi işlerini kendileri yöneterek. Bir kararın, her iki kurucu devletteki çoğunluğun sağlanmasıyla alınacağından ve tüm yasaların ve anlaşmaların, her iki tarafın da senatoda bulunan eşit sayıdaki sandalye sayısıyla onaylanmasıyla geçeceğinden, dış dünyada ve AB içerinde, varılan ortak anlaşmaya dayanarak birlikte hareket edecekler.
Federal hükümet bir kişinin isteğine değil, hem Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk Senatörlerinin, önemli bir çoğunluğu tarafından desteklenerek seçilen Başkanlık Konseyi’nin ortak isteğine bağlı olacak ve her hangi bir kararın alınması için her iki kurucu devletin üyelerinin, her iki taraftan en az 2/5 oy almasını gerekecektir.
Plan, Kıbrıslı Rumların yavaş ve ılımlı bir şekilde Kıbrıs Türk devletine geri dönüşlerini öngörmekte, ancak Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs Türk devletinin 1/5’ni geçmeyeceğini güvence altına almaktadır. Bu da, Kıbrıs Türk devletinin Kıbrıs Türk kimliğinin uzun vadede güvence altına alınmasını garanti etmektedir. Bundan başka, bu kişiler, merkezi düzeyde, Kıbrıs Türk temsiliyeti için oy veremeyeceklerdir. Kıbrıs Rum tarafının bir parçası olarak oy kullanacaklardır, çünkü Kıbrıs Türk devletinin iç vatandaşlık haklarını alamayacaklardır.
Ergüçlü:
Zannediyorum Annan Planının tüm yönlerini konuştuk. Cevaplamak isteyip istemediğinizden emin değilim ama size son bir sorum olacak. Siz, Lahey’deki görüşmelerde bulundunuz. Lahey’deki maraton görüşmeler sırasında her iki tarafın sergilediği tutumlar ve pozisyonlar hakkında bir yorum yapabilir misiniz?
Pfirter:
Bu konuya girmemeyi tercih ederim. Genel Sekreterin bu konudaki açıklaması gayet açıktı. Bir taraf, Genel Sekreterin, planın görüşmelerinin 25 Mart’a kadar tamamlanması ve 30 Mart’ta referanduma sunulması isteğine ‘hayır’ dedi. Diğer taraf ise, sunulan planın tamamlanması ve referandum kampanyası için yeterli zaman tanınması koşuluyla ‘evet’ dedi. Bu koşullar üzerinde fazla durmadık çünkü bir taraf zaten “hayır” demişti. Genel Sekreter, bir adım daha atarak, tarafların 28 Mart’a kadar görüşmelerini tamamlayarak referanduma gidip gitmeme kararını vermeleri için, referandumu bir hafta erteleme girişiminde bulundu. Bunun gerçekçi olabilmesi için, çok yoğun bir program içerisinde çalışmak ve referandum hazırlıkları için de başlangıç hazırlıklarının yapılması gerekiyordu, ancak Genel Sekreter, bunların yapılmasını da sağlayamadı. Ve Genel Sekreter de bu ortamda çabalarını aynı yoğunlukta sürdüremeyeceğini bildirdi.
Ergüçlü:
Sayın Didier Pfirter, bu akşam bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederiz. Planın detaylarını ve anlamını öğrenmek isteyen insanlar için çok aydınlatıcı bir görüşme olduğunu sanıyorum. Umalım ki, Annan planı masadan kaybolmaz, masada kalır ve sürekli olacak bir çözüme ulaşmamıza yardımcı olur.
Pfirter:
Teşekür ederim Sayın Ergüçlü.
Ergüçlü:
Ben teşekkür ederim, Sayın Pfirter.