12 Aralık 2003

Asil Nadir, KIBRIS Medya Grubu Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Ergüçlü'nün dün akşam KIBRIS TV'de ve kardeş televizyon Genç TV'de yayımlanan Platform programına ikinci kez konuk oldu.

Soru ve yanıtlar

Süleyman Ergüçlü: Sayın seyirciler iyi akşamlar. Kader seçimimize iki gün kala yine birlikteyiz. Seçimden önceki bu son programımızda, konuğumuz yine işadamı Sayın Asil Nadir. Sayın Nadir'le, sohbetimizi geçen hafta bıraktığımız yerden sürdüreceğiz. Bu programımızın bir başka özelliği daha var. Bu program şu anda hem KIBRIS TV'de, hem de kardeş televizyon Genç TV'de aynı anda yayınlanıyor.

Sayın seyirciler, Sayın Nadir'le sohbetimize geçmeden önce, geçen hafta olduğu gibi sizlere bir klip göstereceğiz. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu çarpıcı bir biçimde yansıtan bir klip. Hep birlikte izleyelim...

Evet Sayın Nadir, klibi hep birlikte izledik. Önce bu konudaki düşüncelerinizi alalım, bir de geçen hafta sizinle değişimin gerekliliği üzerinde konuşmuştuk. Bunu bu hafta biraz daha açalım. Değişim sizce neden gerekli?

Asil Nadir: Teşekkür ederim. Epey bir zamandır takip ediyorum. Bütün konuşulanları, söylenenleri, şu anda ülke içinde olan neredeyse keşmekeşi inanılmaz bir şaşkınlıkla seyrediyorum.

Bütün söylenenleri, yapılan tartışmaları, her şeyi dinledikten sonra bakıyorum, bir unsuru göz ardı ettiklerini görüyorum.

Bu unsur ne biliyor musunuz? İnsan. İnsan unsuru. Yani sizler. İnsanın ehemmiyetini, insanın en değerli varlık olduğunu, o insanın duygularını, o insanın ihtiyaçlarını, insanın insan gibi yaşaması konusunda tek bir şey duyamadım.

Bekledim bu son günlere kadar belki herkesi ilgilendiren konularda ağır ağır vazgeçerler. Ve esas olan sizlerden bahsederler. Sizler için ne yapılacağından bahsederler diye boşuna bekledim. Ama göremedim. Bakıyorum gene devlet, tabii ki çok mühim, geçen konuşmamda da bahsetmiştim. Devlet tabii ki önemlidir ama devlet de insan içindir. Yani sizler içindir. Devletin de varlığı, sizin varlığınıza bağlıdır. Peki sizin varlığınız için nelere ihtiyaç vardır? Yani normal bir insanın ihtiyaçları nelerdir?

Devletinden, hasretle beklediği şefkat dolu davranışı, bilgiyi ve insan gibi yaşamak için tüm gereksinimleri, devleti, o insana veriyor mu diye insanlar bekler. Şimdi klip için çok teşekkür ederim.

Klipte insan unsuru için en gerekli konulardan küçük küçük bir misal verdiniz. Ne vardı klipte? Yaşam kaygısı, yaşam kaygısı... Eğitim, göç, tabii ki sağlık, tabii ki sağlık ve adalet. Her konuda adalet. Birlikte bu devletimizin ve esas olan onları yönetenlerin bizlere ne verdiğini birlikte tartışalım.

Bazı şeyleri dikkatinize getirmek istiyorum. Önce ekonomiden, ekonomik faaliyetlerden yani sizlerin yaşamı için gerekli olan bir konuya azıcık değinmek istiyorum.

Ekonomi her ülkenin kendi insanına onurlu bir yaşam vermek için yönetimin, insanlarıyla birlikte yarattığı bir ortamdır. Ekonomi derken neredeyse hayranlıkla ve tebrik etmek istediğim bir kesim var. Bu, kimlerdir biliyor musunuz? Bu ülkede sanayi ile uğraşmaya çalışan kişiler, esnaf, yani her türlü ticari faaliyetle uğraşmak isteyen kişiler. Sizi temin ederim bu yönetimin yarattığı bu ortamda, onların her biri tek tek birer kahramandırlar.

Geçmiş yıllarda tüm dünyada ekonomik faaliyetler için ülkelerin ve yönetimlerinin insana verdiği değeri, aştıkları yolları gördükçe acaba bizim yönetimlerin bu konuda neler yapılması konusunda en ufak bir bilgileri, bir hassasiyetleri var mı diye düşünüyorum.

Sizlere kötü de olsa bu haberi vereyim. Bunlarda bu beceri katiyen yoktur. Ondan dolayı bu yönetim altında, bu ülkede, o iş dünyasında olan, fark etmez bu esnafımız olsun, sanayicimiz olsun her türlü iş insanına, ondan hepsine birer kahramandır diyorum. Ve hepsine o gözle bakıyorum.

Tabii ekonomi deyince buradaki yatırım ortamını açmak gerekiyor. Gelen yabancı yatırımcılara neredeyse, neredeyse ellerinden ne gelirse yapmak, bu yönetimin görevlerindendir. Halbuki boş verin dış dünyadan gelenleri, burada olanları yok etmek için her türlü harekete girmişlerdir.

Bakıyorum, kendime bakıyorum. Dış dünyada, bunu kendimi methetmek için söylemiyorum. Dış dünyada ne kadar tavır gördüğümü... Gittiğim tüm ülkelerde ülke insanına, bakın gene insana geliyorum, ülke insanına istihdam olanakları açılsın diye, ülkelerinde üretim olsun diye, ihracat olsun diye, ihracat geliri olsun diye. Ülkeler ve yönetimler, gelenlere gösterdikleri hüsnü kabulü inanılmaz bir hayranlıkla izledim. Tabii bütün bu hüsnü kabulleri, bu güzel ortamı, insan ister ki kendi ülkesinde de görsün. Ama dediğim gibi buradaki yönetimler, bu konunun ehemmiyetine, neden gerekli olduğuna kendi insanları için buna her türlü kolaylığı göstermeleri konusunda sıkıntıları vardı ama mazeretleri de vardı.

Efendim ambargolar bizi yok etti ve bu ambargolar bize işte Avrupa Birliği, dış dünya, bazen Türkiye'nin de ismini zikredenler oluyor... Doğrudur, tanınmamışlığın sorunlarını defalarca anlatmaya çalıştık. Tanınmamışlığın verdiği sorunlar, çok daha, çok daha dinamik, çok daha akıllı becerilere ihtiyaç duyurtuyor.

Yani ambargolar döneminde de insan muayyen faaliyetlere girebilir. Yine özür dileyerek hatırlatayım. 80-90 yılları arasında müesseselerimin Kıbrıs'ta, siz halkım için faaliyette bulundukları dönemde ambargolar yok muydu? Tabii ki vardı. Vardı ama ne oluyordu? Her sene artan bir üretim potansiyeli, artan bir istihdam, artan bir gelir düzeyi, artan bir onurlu yaşam ülkemize gelmişti.

Demek ki bu yönetimin mazeretleri tamamen geçersizdir. Sizlere değişime gidin diyorum ya, bunları azat edin diyorum ya, işte o gölge etmeyen değişik yönetimlerin gelmesinde, gölge etmeden buranın o kahraman insanlarının, iş muhitlerinin, istihdamları, üretimleri, ihracatları yaratmasında o olanakları sağlamanız için size değişime gidin diye büyük tavsiyede bulundum. Tabii ekonomik faaliyet...

Sağlığa gelelim. Gene bakıyorum insanımız, gene insan unsuru... İnsanımız en doğal hakkı olan insan gibi bir sağlık hizmetine ulaşabilmesi için nelere katlanıyor. Yönetimin kapılarında, şayet çaresi buralarda yoksa yönetim kapılarında yalvar yakanlar, hatırlarla izinler alıp dış dünyaya hayatlarını kurtarmak için gitme gayretlerini görüyorum.

Hastanelerde sabah 4'ten itibaren, 5'ten itibaren kuyruklara girip önce numaralarını alacaklar, vezneye gidecekler ve sıraları gelince de inşallah, inşallah en doğal hakları olan nispi bir sağlık hizmetini görecekler.

Oturun kendi kendinize sorun, Allah saklasın, hastanelere uğramışsanız ya da öyle bir gereksinim olmuşsa nasıl bir tutumla karşı karşıya kaldığınızı, nasıl güç durumlara düştüğünüzü oturup bir düşünün.

Sizlere biraz da sağlığın ne ehemmiyetli olduğunu, sağlığın size olan maliyetlerini hatırlatmak isterim.

Düşünün, bir ailede ayda bir defa, ayda bir defa sağlık konusunda sıkıntısı olan bir ailenin bir defa, bir doktor ziyaretine, ilaç alımına ihtiyaç duyduğu anda benim görüşüme göre toplam gelirinizin, o inanılmaz güçlüklerle elde ettiğiniz gelirin hemen hemen yüzde 10'una yakın bir kısmını, bu bir tek ziyarete veriyorsunuzdur.

Peki tüm dünyada, medeni dünyada, gelişmiş dünyada, Avrupa Birliği'nde durumlar böyle mi zannediyorsunuz? Hayır. Çünkü o insan ülkesi için, yönetimi için en değerli nesnedir. Dolayısıyla onun gereken her türlü sağlık sistemlerini, sağlık işlemlerini alabilmesi, o yönetimin görevidir, insani bir görevidir.

Bir de şeyi düşünün. Sık sık işitiyorum, izliyorum, görüyorum. Buralarda yani kendi ülkenizde, yani sizin ülkenizde alamadığınız sağlık hizmetinden dolayı güneydeki hastanelere gidip orda gördüğünüz hizmeti bir düşünün.

Gene mahcup olduğunuz bir konu değil mi? Birazdan geleceğim, o yaşam kaygısı, yaşam kavgası için düşman gördüğümüz, düşman bildiğimiz güneydeki komşuya gönderdiğimiz insanların verdiği mahcubiyet var ya, o insanların duyduğu mahcubiyet var ya, sağlıkta da konu aynı düzeyde, inanılmaz bir hızla devam etmektedir.

Dolayısıyla gene insanın sağlık konusunda en doğal hizmeti alamadığını herhalde benle birlikte müşahede ediyorsunuzdur.

Eğitime gelelim. Eğitim, hatırlatmama gerek var mı? Çocuklarımızın istikbalidir. Çocuklarımızın ileriki hayattaki yaşamları... Çocuklarımız için eğitimin gereksinimini hepiniz çok iyi biliyorsunuz.

Daha evvel yine bahsetmiştim. Sosyal dokumuzda olan bir şey vardı.

Ben kendim şahsen yüzlerce, belki binlerce ailenin kendi evlerini dahi satıp çocuklarının tahsiline bu paraları harcadığına şahit oldum. Eminim, oturun, tartın belki sizler de bu hareketi yapmışsınızdır. Ya da arkadaşlarınız yapmıştır.

Demek ki eğitimin ehemmiyeti konusunda bir sıkıntımız yok. Peki, bu yönetimler, şu andaki bu devletin koruyucuları en mühim olan insanın bu unsura eğitim konusunda yaptıklarını bir düşünelim.

Belki bazı dostlarımızın ağırlarına gidecek. Bütün okullarımız mı yıkılıyor diye, yıkılan okullar, günü geldiğinde eğitime hazır olmayan okullar, yetersiz donatım, bu çağda, bu çağda artık ilkokullarımızdan itibaren bilgisayarın girmediği okulun varlığına inanıyor musunuz? Böyle bir şeyi kabul edebiliyor musunuz?

Mademki dünya ile entegre olmak istiyoruz, ki bütün halkımız bunu istiyor. Peki dünya insanı, entegre olacak kişileri, evlatlarımızı, evlatlarınızı yetiştirmek için bu eğitimin kalitesi, kalitesi konusunda hassas olmamızda bir sıkıntı olmaması lazım.

Ama gene bu size bahsettiğim konulara bizi yönetenlerin vakıf olup harcamalarını, doğru bir şekilde harcayıp çocuklarımızın onları müreffeh hayata hazırlama konusunda gayret içinde olmaları lazımdır. Ama aynı çaresizlik. Eğitim...

Göç konusunda geçen defa size acı tablolar çizmiştik. Bugün yine birlikte seyrettik. Göç, göç insanımızın yok olması. Peki devletin fonksiyonu, yönetimlerin fonksiyonları, bu ülkede en önemli unsur, insan unsuru, yok olmasını harekete geçirmek için değildir.

Ama ne tavsiyeler, ne insanlardaki haykırışlar, bu yönetimlere bu göçü durdurmak için gayrete geçmeleri konusunda becerili olamadık. Hiçbirimiz olamadık.

Göçten bahsederken, biraz bu konuya değinmek isterim. Eminim bilenler, bilecek, ben 30 senemi dış dünyada geçirdim. Merkez de Londra idi. Londra'ya göç etmiş birkaç yüz bin Kıbrıslı Türk'le inanılmaz bir mukadderat paylaşımındaydık.

Bu göç eden insanların en büyük sorunları, en büyük kaygıları neydi biliyor musunuz? Vatanlarından yani Kıbrıs'ımızdan uzak olmalarıdır. Bunlar ailelerdi. Aileler çoğaldıkça, çocuklar muayyen bir yaşa geldikçe nesillerinin kaybolmaması için yok olmaması için evlenme çağına gelen kızlarını, oğullarını mümkünse memleketine getirip yani buralara getirip onları kaybetmeme kaygısını ben de yaşadım, onlar da yaşadı ve halen yaşıyor ve yaşamaya devam edecek.

Ama maalesef buradaki ortamlar düzeltilmedikçe geri göç, geri göç teşvik edilmedikçe o kaygılarından, o üzüntülerinden kurtulamayacaklardır.

İngiltere'den bahsettim. Düşünün Türkiye'ye göç etmiş insanlarımız, Avustralya'ya, değişik kıtalara göç etmiş insanlarımız.

Bütün ailelerin kaygısı aynıdır.

İşte hep insanımızın yok olmasından bahsediyorum ya bunlardır. Acılar bunlardır. Yapılması, düzeltilmesi gereken konular bunlardır. Yani göçten kurtulmamız lazımdır. Diyorum, yeni göçlerden değil de göç etmiş insanlarımızı da o duydukları hasreti, o düşüncelerini gerçekleştirmek için burada yine duyarlı yönetimlere, becerili yönetimlere ihtiyaç vardır.

Eğitim derken, bir konuya daha değinmek istiyorum. Bakıyorum, istatistiki bilgilere bakıyorum. Şu anda ben isimlendirmeyim ama çünkü sevmedikleri bir kelime var. Ama şu andaki yönetimlerin en büyük destekçileri kimlerdir biliyor musunuz? Okuryazar olmayanlar.

Okuryazar olmayanlar diyorum, bu tebessümüm okuryazar olmayanlara değil, çünkü onların içinde duydukları acıyı, ezikliği ben biliyorum. Düşünebiliyor musunuz? Okuma yazma!!! İnsanların kendisini anlatabilmesi için, eğitebilmesi için ne kadar gereksinim olan bir konu? Eziklik, acı, bunu unutmayalım. İşte bu insanların konumundan onları süratle arındırmamız lazım. Şu ana kadarki yönetimler bunu yapmamışlardır, yapamamışlardır. Gene eminim yeni dönemde, bu dönem de epeyi yaklaşmıştır, herhalde bu kesim insanımızın bu ezikliğini, bu acısını giderecek yönetimlere kavuşacağız.

Diğer bir kesim de, yani şu andaki beceriksizlikleri sergileyen yönetimlerden bahsediyorum, en fazla destek veren kesim kim biliyor musunuz? Yaşlı kesim. 55 yaş ve üstü kesim. Düşünüyorum da bu kesimleri kimler ihtiva ediyor. Analar, babalar. Bunlar da hepsi acaba bugüne kadar bu kesimlerde her insanda olan yavrusunu korumak, yavruyu büyütmek, yani çocuklarını büyütüp geliştirmek, onlara istikbal sağlama duyguları, en kutsal insan duygusu, yavrusunu koruma duygusu yok mu? Tabii ki var, ama müşahedem nedir biliyor musunuz? Bu geçim kaygısını zorla içlerine işleyerek kendi en kutsal duygularından dahi bunları arındırma gayreti içindedirler. Çünkü geçim endişeleri vardır. 'Bizleri desteklemezseniz maaş alamayacaksınız, sizi çalıştırmayacağız' diyorlar. İşte bu kesime hitap ediyorum.

O en kutsal duygularınız var ya, yani yavrularınızı koruma geliştirme, onları iftihar edebileceğiniz, kaybetmeyeceğiniz bir ortama taşımak sizlerin görevidir. Duyduğunuz acıyı biliyorum. Çünkü bu yönetimler sizlerin serbestçe, egemence oylarınızı kullanmanız konusunda sıkıntı veriyorlar... 48 saat sonra ne var biliyor musunuz? Kurtuluşumuzun günü geliyor. Yani, kimsenin herhangi bir kesimin baskısından kurtulmuş olarak, hür insanlar olarak, o en kutsal duygularınızı yerine getirmek için harekete geçme zamanınız gelmiştir.

Bu grubun dışından bir de Türkiye'den Kıbrıs'a gelip burayı vatan edinen insanlarımıza bilhassa seslenmek istiyorum. Türkiye'den, Kıbrıs'ı vatan yapmak için geldikten sonra bu değerli insanlarımızın nasıl bir ortamda, hiç bir organizasyona tabi tutulmadan, becerilerini insan gibi sergilemeleri için yardımcı olmadan, inanılmaz bir geçim kaygısı içine itildiklerini, bu ülkede kucaklanmadıklarını, onlara güven verilmediğini ben şahsen biliyorum. Benim ailem, rahmetlik babam biliyor. Çünkü rahmetlik babama verdiğim tavsiyelerden biri de, 'Bunlar bizim canımız, kardeşimizdir. Bunları düştüğü bu durumdan kurtarmanın, bizden biri haline getirmenin bir tek yolu var. O da her evden yine bir istihdam... Onların eğitimi ile ilgilenelim. Onlara bizle birmiş hissi verelim. Onlara değerli oldukları hissini verelim" gayretiydi. Bu gayretlerimiz hiç durmadı, sizi temin ederim. Varlıkta da devam etti, yoklukta da devam etti.

Şu anda bakıyorum, Türkiye'den gelen canım kardeşlerimizin yaşam şartlarına, yaşam standartlarına bakıyorum. İnsanın üzülmemesi, gözlerine yaşların dolmaması için ne yapacağız? Daha önce okuryazar olmayanların oylarından bahsetmiştim ya, beceriden yoksun yönetimin yaşam kaygısı içinde olanların oy oranları, bu beceriksiz yönetimin, Türkiye'den gelip çaresiz bırakılan kardeşlerimize tutumu yine aynı. Ben inanıyorum ki müşfik, sevecen, ileriyi gören becerili yönetimlerle becerili yönetimlerle onlar da hürriyetlerine kavuşacaklardır.

Hepimiz bir olarak inanılmaz bir refaha doğru gideceğiz inancındayım. Bu hitap ettiğim kesimler iyi düşünsünler. Tabii ki karar onlarındır. Ama eminim düşündükten sonra her insanda olan hislere o tutumlara varacaklardır. Yani 'Ben insanım, ben insan gibi yaşamak istiyorum. Ben hürüm, ben oyumu hür bir şekilde vereceğim. Ben komşumu sevmek, komşumun da beni sevmesini istiyorum. Bütün bunları, yani sosyal dokumuzu düzelterek, kimseyi dışlamadan insan gibi bir yaşama varacağız. Birlikte varacağız. Nasıl varacağız biliyor musunuz?

Bakın 48 saat kaldı diyorum. 48 saat sonra hiç düşünmeden, kimseden korkmadan sandıklara gidip bu bahsettiğim kutsal yaşama kendinizi götürmek için mühürlerinizi vurun diyorum. Kimlere oy vermemeniz gerektiğini bir daha sizlere hatırlatmama gerek var mı diye düşünüyorum. Ama sizleri kimin yönettiğini sizler düşünün, tutumlarınızı, yaşamınızı, yaptığınız fedakarlıkları düşünün ve kendinizi belki bilerek, belki bilmeyerek, bu basiretsizlerden kurtarın. Ne mutlu bize ki 48 saatimiz var. Pazartesi sabah sizlerin gayreti, Allah'ın yardımı ile hep birlikte, hepimiz yeniden Kıbrıs Türk halkının uyanışını, şahlanışını birlikte izleyeceğiz. Pazartesinden itibaren o kötü konumlardan kurtulacağımıza, inanılmaz istihdam alanlarının açılacağına inanmanızı istiyorum, çünkü bu halkta bu kararlılık, bu beceri vardır. Yeter ki bizleri yok etmeye çalışan bu yöneticilerden kendimizi kurtaralım. Bunu yapacağınızdan ben eminim. Bunu kimin için yapın biliyor musunuz? Kimse için değil, hepiniz bir bir, tek tek kendiniz için yapın. Bundan daha başka bir şey söylememe gerek var mı diye düşünüyorum. Doğru kararı vereceğinize inanıyorum. Çok gecikmeden pazartesi neticelerden sonra telefonlarınıza sarılın, mektuplarınızı yazın, o kaybettiğiniz canlarınıza çok yakında birbirinize kavuşacağınızı, onların da artık inşallah kitleler halinde yaşayabilecekleri, iftihar edecekleri bir ülkeye dönme hazırlıklarını yapma konusunda onları ikna edin. Allah hepimizi korusun.

Süleyman Ergüçlü: Sayın Nadir programımıza katıldığınız için çok teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki seçimde ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Değişim, yenilik, çözüm ve AB hepimize hayırlı olsun.

Ana Sayfa