14 Temmuz 2001

 

KKTC’den AB’ye bakış

 

   Avrupa Birliği hayatımızın bir parçası... Onunla yatıp onunla kalkıyoruz... “Avrupa Birliğine hemen girmeliyiz...”, “Olur mu canım, bir çözümden sonra düşünürüz...”, “Hayır hayır... Türkiye girmeden olmaz...” türünden konuşmalar, tartışmalar sürekli gündemde...

   Son zamanlarda yeni bir araştırma yapıldı mı bilmem ama geçmişte yapılan tüm kamuoyu yoklamaları, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Avrupa Birliği’ne “hayır” diyen bir kesimin bulunmadığını gösteriyor. Ancak değişik kesimler, Avrupa Birliği hedefine değişik zaman ve koşullarda ulaşmayı öngörüyor.

 

*****

 

   Avrupa Birliği bir büyük oluşum... Mekanizmalarını hala yerine oturtamamış bir dev...

   Peki biz bu dev oluşumun içinde yer almalı mıyız? Bu sorunun yanıtı tartışmasız “evet”tir... Ama ne şekilde ve hangi koşullarda?

   Bu değerlendirmeyi yaparken, konunun iki boyutu olduğunu dikkate almalıyız... Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki hak ve çıkarları, ve Kıbrıs Türklerinin çıkarları... Aslında bu iki boyut birbirini tamamlayan, birbiriyle uyumlu bir bütündür... Ama biz burada konuya sadece Kıbrıs Türklerinin çıkarları açısından bakacağız...

 

*****

 

   Burada kesinlikle sağlama alınması gereken iki önemli nokta var: kimlik ve güvenlik...

   Kimlik önemli, çünkü böyle bir oluşuma ne olarak katılacağınızın, statünüzün önceden belirlenmiş olması gerekir... Statü seçenekleri ortada... Ayrı bağımsız bir devlet olarak katılabilirsiniz... Rumlarla varılacak bir anlaşma sonucu oluşacak bir yapının parçası olarak AB’ye girebilirsiniz... Veya “Kıbrıs Cumhuriyeti” unvanını kullanan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin parçası olarak AB’de yer alabilirsiniz... İlk iki seçenekte, egemenliği tescil edilmiş bir halksınız... Sonuncuda Kıbrıs Rum halkına yamanmış bir azınlık... İlk iki seçeneğin KKTC’deki tüm kesimlerce kabul edilebileceğini, üçüncü seçeneğin ise tüm kesimlerce reddedileceğini düşünüyorum...

   Güvenlik konusunda sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için ise nasıl bir güvenlik istediğimize karar vermemiz lazım.... Sanırım çok büyük bir çoğunluk, güvenliğimizin kesinlikle Türkiye tarafından sağlanmasını isteyecektir... Çünkü, geçmiş deneyimlerimize dayanarak, başka bir ülkeye, BM’ye veya çok uluslu bir güce güvenmiyoruz...

   Hal böyle olunca da, bu güvenlik ihtiyacımızın, bu şekliyle, Avrupa Birliği bünyesinde karşılanıp karşılanamayacağına bakmamız gerekiyor... Şu andaki durumu değerlendirirsek, bu mümkün gibi görünmüyor... Çünkü Türkiye Avrupa Birliği’ne üye değil... Dolayısıyla Avrupa Birliği topraklarının bir bölümünün güvenlik ihtiyacını karşılaması mümkün değil...

 

*****

 

   Bugünkü şartlarda Avrupa Birliği’ne şu veya bu şekilde girmemiz, güvenlik platformumuzu değiştirmemiz demektir... Kıbrıs Türkü için mevcut güvenlik platformunu terk etmek intiharla eş anlamlıdır... Çünkü gideceğiniz yeni platformda Türkiye yoktur...

   Bu durumda, bugünün koşullarında, Avrupa Birliği konusunda hayati önem taşıyan iki ana konuda, gerekli koşulların var olmadığını görürüz...

 

*****

 

   Peki öyleyse ne yapmalıyız? AB’ye girmeyiz mi demeliyiz? Hayır... Yapmamız gereken, statü konusuna açıklık kazandırmak için sürekli çaba harcamak ve ayrıca, Türkiye’nin, tam üyelik değilse bile, AB ile güvenlik düzenlemelerine girebilecek kadar yakın ilişki kuracağı ortamın oluşmasını bekleyeceğiz... Bir başka yapılması gereken de, Avrupa Birliği standartlarını ülkemize taşımaktır... Eğitim, sağlık, insan hakları, demokratikleşme gibi konularda Avrupa’ya uyumlu hale gelmeye çalışmalıyız...

   Bunu yaparken, Güney Kıbrıs’ın ayrı olarak AB’ye girme girişimlerinin ortaya koyduğu tehdidi ve zaman sınırını reddetmeliyiz... Güney Kıbrıs’ın ayrı olarak AB’ye alınmasının çok ciddi sonuçlar doğuracağını Türkiye en yetkili ağızlardan, en yetkili kişilere duyurmuştur...

Ana Sayfa