2/6/2007
Lefkoşa beni affetti
Bazı
okurlarım, bu köşede özel hayatımdan bir şeyler aktardığımda beni
eleştirirler... Ancak, ben, bu köşede yazılanlarla okurların yüzünde hafif bir
tebessüm yaratabilirsem veya onları bir şeyler düşünmeye itebilirsem kendimi
mutlu sayarım, görevimi yapmış kabul ederim...
Önceki gece yeğenim Yusuf'un evine misafirliğe gittik... Yusuf, Köşklüçiftlik'te Yahya Usta'nın karşısındaki bir apartmanın üçüncü katında oturur... Tabii ki hemen balkona rakı sofrasını kurduk, oturduk sohbet ediyoruz... Hava henüz kararmamıştı... Balkondan görünen manzara çok güzel... Lefkoşa surlarından 100 metre mesafedeyiz... Surlar görünüyor... Solda Cumhurbaşkanlığı, sağda Kanlı Mescit... Arkada, ihtiyar Lefkoşa'nın kiremit damlı evlerinden oluşan şehir silüeti...
Sonra yavaş yavaş hava kararıyor... Ve bir süre sonra, şehir silüetinin arkasından yavaş yavaş ay doğuyor... Ama ne ay... Sanki güneş gibi... Dolunay... Böyle bir güzellik olamaz... Sanki Lefkoşa bana, "bak bende ne güzellikler var" der gibi...
Yusuf hemen kamerasına sarıldı ve görüntüyü fotoğrafladı... Mükemmel bir görüntü... Bu arada Lefkoşa yine bana konuşmaya başladı... Daha önce de konuşmuştu... "Sen nankörsün... Beni terk edip gittin" demişti...
Şimdi, bu görüntüyle sanki bana, "Sana nankör demiştim... Doğru, sen nankörlük ettin... Ama seni affediyorum... Sana güzellikler sunuyorum... Bak ay benim üzerimde ne güzel parlar... Sana kızmıştım ama sen benim çocuğumsun... Sana dargın kalamam... Hem sen de kendini affettirmek için çalışıyorsun... Her Cumartesi Büyük Han'a gittiğini bilmiyor muyum sanıyorsun... Seni affettim çünkü sen benim çocuğumsun... İlk adımlarını benim kucağımda attın... Bütün sıkıntıları ve güzellikleri birlikte yaşadık... Ve en önemlisi beni ne kadar sevdiğini biliyorum... Ben sana kırılamam..." diyordu...
Büyülenmiş gibi ay'a bakmaya devam ettim, büyük bir mutluluk duygusu içinde... Çünkü affedilmiştim... Nankörlük etmiş olmama rağmen affedilmiştim... Ay güneş gibi parlamaya devam ediyordu... Sanki ay, Lefkoşa'nın üzerinde sadece benim için yükseliyordu... Lefkoşa, "işte ben koynumda böyle güzellikler taşırım..." diyordu...